15 Ekim 2007 Pazartesi

io






24 Eylül 2007 Pazartesi

Bazı şarkıların eli vardır.

Bazı şarkıların eli vardır. Tınıları arttıkça içinize sokar elini, kalbinizi bulur, midenize dek ilerler. İlerler… Ta ki sizi iki büklüm yapana dek!
Belki tek bir anı’nız bile yoktur o tınıyla müsemma ama o el, ne kadar anınız varsa bulur çıkarır içinizden. Âşık olursunuz o an, ya da nefretiniz gelir aklınıza. Ya kalkıp dans edersiniz usulca bir duldada ya yüzünüzü dizinize çekip ağlarsınız.
Keman olursunuz söz olursunuz o an. Utanmadan Tomaso Albinoni olup kendinizden geçersiniz. Bazı şarkıların eli vardır, tutar elinizden bin yedi yüz bilmem kaça götürür. Bırakır. Gelir.


Bazı şarkıların eli vardır, söker alır yüreğinizi...


Eli mi var demiştim bazı şarkıların?
Kolu da varmış bunların! O ellerle önce bi’ şaplak çalınıp hemen kollar belde bükülür, bükülen kollar dinleyiciyle buluşup topuklar patlayana kadar dans ettirir. Sihirli kırmızı pabuçları aratmaz size kıçı kırık bi kaç nota. Sonra Allah ne verdiyse!
Dönmekten bitap düşene kadar dans eder sizinle.
Sevgilinizle ilk buluşmaya gittiğiniz an kadar hızlı çarptırır kalbinizi. Bir şarkı önce sökülen kalbiniz şimdi de yerinden çıkacak gibi olur. Dizinize çekilen ağlamaklı yüz geriye doğru gerilir, koca bir gülümsemeyle. Azgın atlar gibi tepindirir sizi. Ta ki kan ter içinde kalana dek!

Tepinin gari!

22 Eylül 2007 Cumartesi

ब्य yeşilkrema

16 Nisan 2007 Pazartesi

BEHÇET NECATİGİL'İN DEDİĞİ GİBİ

sevgileri yarınlara bırakıyoruz, çekingen, tutuk, saygılı..
bütün yakınlarımız bizi yanlış tanıyor

bitmeyen isler yüzünden. biz böyle olsun istemezdik
bir bakış bile yeterken anlatmaya herşeyi, kalbimizi dolduran duygular, kalbimizde kaldı..

biz geniş zamanlar umuyorduk! çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
yılların telaslarda bu kadar çabuk geçeceği aklımıza gelmezdi.

gizli bahçemizde açan çiçeklerimiz vardı.. gecelerde ve yalnız.
ya vermeye az bulduk...
yahut vakit olmadı!

mutluluğu kovalarken tökezleyip düştün demek...

mutluluk kovaladıkça kaçan bir şey de değildir halbuki. biz bir adım attıkça, o bize koşacaktır.
kimseyi incitmek için kötü söz sarf etmeye de gerek yoktur aslında; sevginin gizlenmesi kafidir. güzel sözlerin esirgenmesi yada.
yalnız kimin incidiği muamma olacaktır.

mutlu olmak için en dogru zamanı bulmalıyım! geniş zamanlar ummalıyım; biriktirdiğim, hasret kaldığım tüm sevgimi dillendirmek için..
en dogru sevgi sözcüklerini seçmeliyim ve en doğru kişiye söylemeliyim.
mütemadiyen mutluluğu kovalamalıyım! o bana yaklaştıkça ben altında çapanoğlu aramalıyım. neden niçin diye sürekli irdelemeli, sorgulamalıyım.
an gelmeli; işte buldum! demeliyim. doğru yer doğru zaman doğru kişi üçlemesi içinde. gizli bir öcü üçgeni olduğunu görmezden gelmeliyim.

ararken ne de çok yorulmuşum bu mutluluğu ve henüz emin bile değilim kovaladığımın bu olup olmadığından.
ve daha da vahimi bunu kovalarken kaçırdığım ve birleştiğinde dünya kadar olacak minik mutluluklarım.

aç gözlü olmalıyız bu konuda sanırım, maymun iştahlı. her gördüğümüzden göz kirası.
çünkü öyle bir muhasebesi var ki bu kiranın, aldıkça azalıyor borcun. aldıkça artıyor huzurun.
arsızca söyledikce sevgini, saygın artıyor hem kendine hem etrafına.
öyle bir randımanı var ki bu işleyeşin, dünyanın en kârli işi yahu!

kovalamasak da olur mutluluğu. usulca etrafımıza bakmak yeterli olacaktır çok zaman. gülümseyen bir çift göze gülümsemek mesela.
içerde oturmuş televizyonunu izleyen babanın omzuna dokunup geçmek bile derecesini yükseltecektir azdan kaynayan kanın. derecesi yükselen kan, eritecektir belki tüm buzları.
şart koşul aramamak lazım severken, çünkü karşılığında mutluluğu bulacaksındır, hem de düşüp tökezlemeden.

nasıl ağır bir yüktür o kalbi dolduran duyguların kalpte kalması. duyguları irdelemekten duygulanamayan bünyenin sürekli biriktirdiği o heyecan. cam kemik hastalığı gibidir. evet.
biriktirmekten, ruhuna kadar doldurduğun sevgin, mutluluk arayışın en ufak heyecanda patlayacaktır, etrafa yayılacaktır.
sevgi kırıkları, dolacaktır ortalık. basanın ayağı kesilecek, içinde kaynayan kan ayaklar altında vuku bulacaktır.
yazık olacaktır.
şimdi içeri gidiyorum ben.
belki tökezleyerek ama asla düşmeyerek mutluluğu bulmaya...

- bu kadar da optimist yaşayamam ben. göz kapakları olmayan bir balık gibi!
- göz kapakları olan bir alık gibi yaşa o halde! sevme koşma yorulma! rahat öl. yalnız öl.

Dekoratif Galaksiler



içerisinde minnacık, zerre kadar kaldığımız şu koooskoca evrende, sadece bizim yaşamadığımızı ve diğer galaksilerin de dekor olsun diye yaratılmadığını hissediyorum.
evet, böyle düşünmüyorum, böyle hissediyorum.

"onlar bizim gibi barbar değil, uygar. insanoğlunun dünya'ya ve uzaya yaptığı zararları endişeyle izliyorlar. çünkü kozmik komşumuz olan onlara da zarar veriyoruz. dünya'da üsleri ve temas kurdukları insanlar var. bazen de iletişim kurdukları insanları götürüyor, bizim iyiliğimiz için deneylerde kullanıyorlar."

ben; türkiye'de ufo'lar ve uzaylılarla ilgili ilk merkez olan sirius ufo uzay bilimleri araştırma merkezi kurucu başkanı haktan akdoğan'ın yalancısıyım.

şu kraterlerin üzerinde durmaya çalışan mazlum prens'e bakılacak olursa, bunu, o'na birinin anlatması gerekiyor.

why so alone?